Çarşamba, Aralık 03, 2014

 Günümüz de Avukatlık mesleğinde ekonomik kaygılar ve rekabetçi ekonomik şartlar ile tam ve doğru bilgilere sahip olunmayan konularda işlerin kabul edilmesi, müvekkillerin aşırı beklentileri ve yaşanabilecek farklı anlaşmazlıklar sebebiyle Avukatlar azil edilebilmektedir.Azil meselesi doğurduğu hukuki neticeler sebebiyle oldukça önemli bir konudur.Zira azlin haklı bir sebebe dayanıp dayanmaması vekil-müvekkil arasında belirlenmiş ya da belirlenmemiş olan vekalet ücretinin durumunu doğrudan etkileyen bir durumdur.

 Yargıtay'ın yerleşik kabulleri göz önüne alındığında Avukatın haklı azil sebepleri şu şekilde sıralanabilir:
-Mazaretsiz olarak duruşmalara girilmemesi
-Avukatın kusurlu davranışları sebebiyle güven ilişkisinin sarsılması
-Avukat tarafından özen yükümlülüğünün yerine getirilmemesi
-Davaya konu sürelere uyulmaması ve bu sürelerin kaçırılması
-Disiplin ve cezai soruşturma gerektiren fiiller
-Avukatın vekalet ilişkisi sürerken müvekkili hakkında icra takibine girişmesi
-Müvekkilin bilgi alma ve hesap isteme hakkının kısıtlanması
-Hasımın da vekili olmak ve bu durumdan kaynaklı menfaat çatışması

 Yargıtay kararları incelendiğinde azlin haklı sebebe dayanıp dayanmaması ve vekalet ücretine dair;'Avukatın haksız olarak azli halinde ücretin tamamı azil edilen vekile verilir ancak, Avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise yani azil haklı ise Avukatlık ücretinin ödenmesi gerekmez.Haklı olarak azledildiği halde, azle yol açan davranışının davalı aleyhine herhangi bir sonuç doğurmayan ve azle neden olan davranışı iş sahibine zarar vermeyen Avukatın, azil tarihine kadar sarfettiği emek ve mesaisine karşılık adalete uygun bir Avukatlık ücretinin ödenmesi hakkaniyet gereği olarak kabul edilmelidir' karar açıklaması bu konuyu özetler niteliktedir.
                                                       
                                                                                                   
                                                                                                       -TURGUT ARCA-
                                                                                              -HKU HUKUK FAKÜLTESİ-  

AVUKATLIKTA AZİL EDİLME ve VEKALET ÜCRETİNİN DURUMU

Pazar, Kasım 16, 2014

 Röportaj iki ana soru etrafında şekillenmiştir.Bunlar:
-Avukatlık mesleğine günümüzdeki  ve geçmişteki haliyle bakış açınız nedir?
-Avukatlık mesleğinde günümüzde gördüğünüz sorunlar nelerdir,bu sorunlara dair çözüm önerileriniz nelerdir?

Avukat ALİ BAKIM ile yapılan görüşme ;
   
-Günümüzde avukatlık mesleğine her zamankinden çok daha ihtiyaç var zira mevcut ve geçerli hukuk düzenlemeleri belli bir kültür yapısına hitap etmektedir.Ancak toplumun genel yapısı ele alındığında bu kültür yapısının çok altında olduğumuz görülecektir.Hele hele toplumda suç işleyen kesimlerin kültür yapısının çok çok daha aşağıda olduğunu göz önüne aldığımızda hukuki düzenlemelerin hitap ettiği kesimlere göre anlaşılmaz olduğu muhakkaktır.İşte avukatlık mesleği bağımsız olarak hukuku temsil görevini elinde bulunduran adliyeler ile vatandaşlar arasında bir köprü vazifesini icra etmektedir.Avukatsız bir yargı sistemi düşünülemez.Burada önemli bir hususu belirtmek istiyorum ki avukatlık mesleği hukuk düzenini korumak, hukuka uygunluğu sağlamak ve gerçek adaletin yerini bulması için çalışan bir meslek grubudur.Yani suçluyu savunmak, haksızlığa ve yolsuzluğa aracı olmak mesleği değildir.Kişilerin işlemiş oldukları birtakım suçlara karşı yasanın öngördüğü ve kişinin hak ettiği cezanın verilmesi için avukatlık mesleği vardır ve zaruridir.Toplumda avukatlık mesleği suçluyu savunan bir meslek gibi görülse de aslında masum ve mağdurun haklarını arayan ve savunan bir meslek grubudur.Tarihsel süreç içerisinde de avukatlık dediğimiz savunma görevinin bulunmadığı bir yargılama sisteminin  yargısız bir infaza dönüştüğü bilinen bir gerçektir.İşte insanlar kendileriyle ilgili bir yargılama sürecinde savunma görevini en iyi vekilleri suretiyle avukatlara yaptırırlar.

Avukatlığın günümüzdeki sorunlarını biz dört ana başlık altında özetleyebiliriz.Bunlar:

*Avukatların hakim ve savcılarla olan ilişkilerinde ortaya çıkan sorunlar
*Avukatların meslektaşlarıyla arasındaki sorunlar
*Avukatların vatandaşlarla olan ilişkilerinden ortaya çıkan sorunlar
*Yargı sisteminin işleyişinden kaynaklanan sorunlar

*Avukatlar mesleği gereği birebir halkla ilişki kuran bir meslek yapısına sahip iken hakim ve savcılarımız ise halktan uzak ve kopuk kendi içine kapalı bir meslek anlayışına sahiptir.Hakim ve savcılarımız halka karşı çeşitli şaibelere, suistimallere maruz kalmamak için kendi kendilerini sosyal ilişkilerinden soyutlayıp dışa karşı kapalı bir meslek anlayışı getirmişlerdir ve özellikle son yıllarda bu düşünce hakim ve savcılarımızı aristokrat bir meslek anlayışına yönlendirmiş bu yönüyle de aynı hukuk fakültesinden mezun avukat meslektaşlarına karşıda halka davranır biçimde davranmaya başlamışlardır.Onlardan ürken, çekinen ve hiçbir sosyal ilişkiye girmeyen bir şekle bürünmüşlerdir bunun neticesi olarak da yargı sisteminde başkalaşma ve ötekileşme ortaya çıkmıştır.

*Avukatların meslektaşları ile arasındaki sorunları birtakım ekonomik sıkıntılara bağlamak mümkün olduğu gibi etik değerlere uyulmayan meslek anlayışına bağlamak da mümkündür.Örneğin; vekalet  ücreti Türkiye Barolar Birliği (TBB) tarafından belirlenmesine rağmen ya avukatın içinde bulunduğu sıkıntılar yüzünden farklı fiyat uygulaması baş göstermekte ya da hiç ihtiyacı olmadığı halde fiyat kırarak haksız rekabet oluşturması gibi durumlar ortaya çıkmaktadır.Yine avukatlık mesleğindeki meslektaşlar arasındaki ilişki sosyal hayatımızdaki çözülmelerden de nasibini almıştır.Saygı,sevgi,hoşgörü gibi temel kavramlarımız toplumda nasıl yok olmaya yüz tutmuşsa meslektaşlar arasında da yok olmaya başlamıştır.Avukatlık mesleğini kurtarmak adına ve mesleği daha onurlu bir hale getirmek adına TBB’nin ortaya koyduğu mesleğin etik değerlerine sıkı sıkıya bağlı olmak zorundayız.


*30 yıllık bir meslek geçmişi olarak gördüğüm en büyük eksiklerden birisi vekil ile müvekkil arasında birbirine karşı güven ilkesinin gittikçe zayıflıyor olmasıdır.Vatandaş ücret ödeme yükümlülüğünü suistimal etmekte 'kazansında nasıl kazanırsa kazansın' gibi birtakım haksız beklentilere girmekte bu husus hukuka saygılı olan avukatları germektedir. Malesef meslektaşlar arasında da  ben yaparım ben bilirim bu davayı ancak ben hallederim gibi vaatlerle vatandaşlara uygun olmayan sözler verilmekte bu durum da vekil-müvekkil ilişkisini olumsuz etkilemektedir.Avukatlık bir hukuk adamlığıdır asla yalan söz söylememeyi haksızlığa teşvik etmemeyi ve lüzumsuz vaatlerle müvekkili aldatmamayı ilke haline getirmeliyiz.
       
*Yargı sisteminden kaynaklanan sorunlar:
Son yıllarda birtakım iyi gelişmeler görülse de yinede hala yargı sisteminin işleyişinden kaynaklanan hantal sistemden kurtulmuş değiliz.Yerel mahkemelerin gerek fiziken yetersizliği, gerekse yargı mensuplarının azlığı ve yetersizliği sebebiyle adalet ya geç yerini bulmakta veya çeşitli zaman aşımları sebebiyle haksızlık yapanın yaptığının yanına kar kalmasına neden olmaktadır.Örneğin; bugün birçok dava yargıtay aşamasına gelindiğinde henüz karar verilmemişken zaman aşımına uğramaktadır.Yine yerel mahkemeler dava çokluğu sebebiyle bir günde 60-70  davanın dosyasına bakmakta ve görülen iki duruşma aşamasında 3-4 ay gibi zamanlar verilmektedir.Bu durum vatandaşların hukuka olan saygı ve güvenini yitirmesine sebep olmaktadır ki keza bu kadar yoğun dosya davaları arasında da hakimlerin sağlıklı bir karar vermesi beklenemez.Yukarıda hakimlerin azlığı ve yetersizliği konusuna yeniden dönecek olursak bu kadar yoğun dava sayısına karşı hakimlerimizin sayısı çok azdır ve bu yargı yükünün altından kalkamamaktadırlar.Yetersizliği hususuna gelince; hukuk fakültesinden mezun olan bir öğrencinin avukatlık mesleği ile vekil-müvekkil ilişkisiyle tanışmadan ve toplum içinde yaşamadan hakimliğe direk geçiş yapmaları kendilerini yetersiz kılmaktadır.Bunun için en güzel çözüm mesleğinde en az 15 yıl hizmet etmiş, hiçbir baro disiplin cezası almamış, vatandaşlar tarafından doğruluğu ve dürüstlüğü kanıtlamış avukatların deneyim ve tecrübeleriyle hakimlik mesleğine geçmeleri bu sorunu ortadan kaldıracaktır.

                                                                                                   -Turgut ARCA-
                                                                                            HKU HUKUK FAKÜLTESİ

30 Yıllık Deneyimin Röportajı

Çarşamba, Kasım 05, 2014

Mesleği icra etme noktasında bir Avukatın karşılaşacağı yasaklar;
-SIR SAKLAMA YASAĞI; Avukatların kendilerine tevdi edilen veya gerek avukatlık görevi, gerekse, Türkiye Barolar Birliği ve barolar organlarındaki görevleri dolayısıyla öğrendikleri hususları açığa vurmaları yasaktır.(madde 36/1)
-ÇEKİŞMELİ HAKLARI EDİNME YASAĞI; Avukatın, el koyduğu işlere ait çekişmeli hakları edinmesi veya bunların edinilmesini aracılık etmesi yasaktır.Bu yasak , işin sona ermesinden itibaren bir yıl sürer. (madde 47)
-AVUKATA ÇIKAR KARŞILIĞI İŞ GETİRME YASAĞI; Avukat veya iş sahibi tarafından vadolunan veya verilen bir ücret yahut da herhangi bir çıkar karşılığında avukata iş getirmeye aracılık edenler ve aracı kullanan avukatlar altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.(madde 48)
-AVUKAT BÜROSUNDA ÇALIŞABİLECEK KİŞİLERE DAİR YASAK; Avukat, hakimliğe ve avukatlığa engel suçlardan biri ile hükümlü olanlar veya avukatlıktan yasaklananlarla her ne şekilde olursa olsun işbirliği edemez veya bu gibileri büroda çalıştıramaz.(madde 45/2)
-DANIŞMA YAPILMASI UYGUN OLMAYAN YERLERE DAİR YASAK; Avukatlar, baroda yazılı olan bürolarından başka yerlerde, mahkeme salonlarında veya adalet binasının başka bir yerinde iş sahibi ile hukuki danışmada bulunmaktan ve iş kabul etmekten yasaklıdırlar. (madde 51)
-REKLAM YASAĞI; Avukatların iş elde etmek için reklam sayılabilecek her türlü teşebbüs ve harekette bulunmaları ve özellikle tabelalarında ve basılı kağıtlarında avukat unvanı ile akademik unvanlarından başka sıfat kullanmaları yasaktır. (madde 55)

Avukatlar 4515 sayılı Avukatlık Kanunu gereği yukarıda sayılmış olan yasakları gözetmek durumundadırlar.Bu yasaklara dair sır saklama yasağı ve çıkar karşılığı iş getirme yasağı ayrı bir öneme sahiptir zira mesleğin etik bir kuralı olan vekil-müvekkil arasında ki paylaşılan özel bilgiler sır saklama yasağı ile güvence altına alınmıştır , çıkar karşılığı iş getirme yasağı ise mesleği bir ticarete çevirmeyi engelleme yönünden özel bir önem taşımaktadır zira bu yasak kanun ile düzenlenmiş olmasaydı eğer meslek hak hukuk meselesinden çıkacak ve insanların para kazandıkları bir kapsama girecekti.Bu yasaklar her ne kadar kanunda kanun koyucu tarafından düzenlenmiş olsada bu yasakların denetimi zor olup genel olarak Avukatların vicdanına kalmış bir durumdur.Durum her ne kadar böyle olsada mesleğin şeref ve haysiyeti gözetilmeli ve Avukatlar bu duruma ayrı bir husus göstererek mesleği ifa etmelilerdir.

                                                                                                                       -Turgut ARCA-
                                                                                                            HKU HUKUK FAKÜLTESİ

AVUKATLIK KANUNU GEREĞİ AVUKATLIĞA DAİR YASAKLAR

Avukatlık mesleği bilindiği üzere her daim ihtiyaç duyulan ve yargı ile halk arasında ki köprü görevini gören bir aracı olmuş ve bu yolla da insan nüfusu arttıkça Avukat sayısı da ihtiyaçtan dolayı her geçen gün artmıştır.Şimdi Avukatların 1999 yılından 2013 yılına kadar olan artışlarına bir bakalım;
             
1999= 38.986
2000= 41.427
2001= 44.221
2002=46.552    
2003=48.989
2004=52.195
2005=55.176
2006=57.552
2007=60.710
2008=63.487
2009=66.260
2010=70.332
2011=74.492
2012=78.218
2013=81.554

Gaziantep Barosunda 2013 itibariyle kayıtlı Avukat sayısı 1010 olarak tespit edilmiştir.Avukat sayısında ki bu artışların niteliksiz hale gelmemesi için dünyanın bir çok ülkesinde uygulanan Avukatlık Mesleğine Giriş Sınavı uygulanmalıdır , sınav uygulanmıyorsa eğer Avukatlar belli bir branşta uzmanlaşmaya yönelmeli ve mesleğin özünü iyi derecede idrak ederek mesleği niteliksiz hale getirecek hal ve hareketlerden uzak durmalılardır.Avukatlar arasında dayanışma artmalı , illerin baro yönetimleri ve TBB aktif olarak Avukatların hak ve yükümlülüklerine dair bu gün yapılandan çok daha fazla sayıda bilgilendirici eğitimler gerçekleştirmelilerdir.

Not:- Avukatlık Mesleğine Giriş Sınavına yönelik ayrıntılı olarak bir başka yayında açıklama yapacagım.
       - Kullanılan bilgiler TBB'nin internet sayfası üzerinden alınmıştır.
                         
                                                       
                                                                                                                   -Turgut ARCA-
                                                                                                          HKU HUKUK FAKÜLTESİ

Türkiye de Avukatlık Mesleğini İcra Eden Kişi Sayıları 1999-2013

Salı, Kasım 04, 2014

Saygın bir hal üzerine gelişimini sürdüren Avukatlık mesleği ne yazık ki günümüz Türkiye'sinde hak ettiği saygı ve değeri görmemekte daha çok para, yalan, dolan gibi mesleğin onur ve şerefine yakışmayan tabirlerle anılmakta ve ne yazık ki bu haksızlığa yargı mekanizmasında temsil ettiği halk tarafından maruz kalmaktadır.Mesleğin bu şekilde görülmesine yol açacak hususlar konusunda elbette ki Avukatlığı para amaçlı yapan ve mesleğin etik kurallarını gözetmeksizin davalarda hal ve hareketler sergileyen Avukat sıfatına yakışmayan ama ne yazık ki mesleği icra eden kişilerinde bu durumdan pay alması gerekir.Mesleği böyle görülmeye iten bir başka durum ise halkı yönlendirme konusunda üst düzeyde bir yeri olan televizyon medyasıdır nitekim şahit olduğum bir dizide Avukat mafya adamlarının tüm kirli işlerini yapan bir kahya gibi gösteriliyordu, ilginçtir mafya adamlarının işini halleden hakimleri kolay kolay görmeyiz ne yazık ki senaristler bu konuda kendilerine kurban olarak Avukatları seçmiş ve bunu yaparken halkta da Avukatların kirli işlerin adamları olduğu algısına yol açmışlardır.Bu yaşananlar ne yazık ki Avukatlığı itibarsızlaştırmış ve normal bir esnaf statüsüne kadar düşürmüştür.Bu gün herhangi birisine 'Karşında sana haksızlık yapmış bir avukat ve hakim var hangisini gönül rahatlığıyla döversin?' sorusunu sorduğunuzda hiç bir tereddüt taşımadan 'Avukat' demesiyle anlayabilirsiniz oysa ki Avukatlık Kanunu 57. maddesi gereği 'görevi sırasında veya yaptığı görevden dolayı avukata karşı işlenen suçlar hakkında, bu suçların hakimlere karşı işlenmesine ilişkin hükümler uygulanır' hükmü ile kanun Avukatı ve Hakimi aynı derecede koruyacağını ifade etmiştir. Yani adamın Avukatı dövmesiyle Hakimi dövmesi aynı cezai müeyyideye tabidir ama halk gözünde üstün bir vazife olarak görülen ve kanunun koruması altında olduğu düşünülen Hakimlik ile esnaflık olarak görülen ve kanun tarafından o kadarda önemsenmediği düşünülen Avukatlık düşüncesi buna yol açan temel sebeptir.
 Bu durumların düzeltilmesi için:
-mesleği icra eden kişiler mesleğin etik kurallarını ve şeref haysiyetini gözeterek hareket etmeli
-mesleği halk nezdinde yanlış algılanmaya yol açacak medya gösterimlerine gerekli düzenlemeler getirilmeli
-üniversitelerde öğrenim gören Hukuk Fakültesi öğrencileri barolar tarafından mesleğe dair eğitimlere tabi tutulmalı
-en önemlisi de meslek usta-çırak anlayışıyla hareket etmeye yönlendirilmeli ve mesleği hak eden Avukatlar öğrencileri gerekli şekilde yetiştirmelidir.
 Şahsen usta-çırak anlayışına ayrı bir önem vererek bunun mesleğe yaygınlaştırılıp Hukuk Fakültesi öğrencilerinin mesleği layıkıyla yerine getiren kişiler tarafından bir sorumluluk alınarak yetiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.


UMUDUMUZ HER DAİM TAZE
İNANCIMIZ HER DAİM YERİNDEDİR
HAK EDİLEN HAK ETTİĞİNİ
ELBET BULACAKTIR.                                                                          
                                                                                                                -Turgut ARCA-
                                                                                                     HKU HUKUK FAKÜLTESİ

Günümüz Toplumunun Avukatlık Mesleğine Bakış Açısı ve Çözüm Önerileri

Avukat sözcüğü eski Yunanca da üstün, ayrıcalıklı ve güzel konuşan anlamında ''Advocatus'' sözcüğünden türemiş ve dilimize geçmiştir.Mesleğin tarihi savunma makamı olarak eski Yunan ve Roma dönemlerine kadar uzanır ancak bu günkü anlamıyla Avrupa'da 13. yüzyılın sonlarında doğmaya başlamış lonca içerisinde örgütlenerek yaklaşık 800 yıllık bir süreçte modern anlamını bulmuş bir meslektir.Sokrates'in yargılandığı halk mahkemesinde yaptığı  dillere destan savunma,savunma  tarihinin  yazılı belgelerde ki başlangıç tarihidir.Avrupa tarihinde ise 14. yüzyıl Fransa'sında Avukatların başka başka şehirlere giderek savunma yapmaları bu dönemde onların 'adaletin gezici şövalyeleri' olarak adlandırılmalarına yol açtı.Fransa'da 1327 yılında bir 'Avukatlık Levhası' yapıldı.1347 yılında Staj müessesi kuruldu Avukatlar 3 gruba ayrıldı: cansiliari , advucati, novi.Avukatlar bu dönemde lonca halinde örgütlenmişlerdir.1574-1571 yılları arasında loncaların güçleri arttırılmış,bir loncaya kabul edilmeden meslek icra etmek yasaklanmıştır .Loncalar,elde ettikleri bu ayrıcalıklara karşı yüksek vergi ödemişlerdir.Lonca ustaları bu vergi yükünü çıraklık dönemini uzatarak ve ustalığa geçiş bedelini yükselterek karşılamaya çalışmışlardı.Loncaların ayrıcalıklı kurumlar oldugunu,Avukat loncasının bayrağını taşıyan asanın isminin, baro başkanının ismine bile kaynaklık etmesinden anlayabiliriz(le baton).Mesleğe kabul yemini, baro takdim gibi ritüelleri ve peruk,cubbe gibi simgeler hep lonca döneminde ortaya çıkmış kurum ve işaretlerdir.Mesleğin Türkiye'de ki tarihçesine bakacak olursak ; bunu Tanzimat'tan önce ve sonra ki dönemler ile,Meşrutiyet,Cumhuriyet dönemleri ve 1960 ile 1980'den sonra ki ve en son olarakta 10.05.2001 tarih ve 4667 sayılı Kanunla 1136 sayılı Avukatlık Kanununda yapılan değişikliklerden sonra ki dönem olmak üzere 7 başlık altında toplayabiliriz.Osmanlı tarihinde 1800'lü yıllara kadar 'Dava vekili' adıyla meslek yapan bir sınıf yoktu.Fakat bu tarihlerde ve bundan çok önceleri,'Arzuhalciler' sınıfı diye bir sınıf vardı.İlk baro levhası 1879 yılında düzenlendiğinde levhada bulunan 105 avukattan bir çoğu azınlıklardandı.17 Haziran 1880 tarihinde ise hukuk derslerini programına alan bir hukuk mektebi ögrenime başlamıştır.Okul yönetmeliğinin 35. Md'si geregince okuldan mezun olanlar dava vekilliği yapma hakkı kazanıyorlardı.17 Haziran 1880 tarihi  aynı zamanda İstanbul Hukuk Fakültesinin kuruluş tarihidir.1884 tarihinde Padişahın iradesi ile 'Rumeli  Şarkı Vilayetine Mahsus Avukatlık Kanunu' çıkmış ve Türkiye'de ilk defa bir kanun metninde 'avukatlık' tabiri kullanılmıştır.Meşrutiyetin ilanından sonra Dava Vekilleri, 31 Temmuz 1908'de divan yolunda Arif'in kıraathanesinde toplanıp birtakım kararlar almışlardır.Bu kararlar;
 -Toplum içinde dava vekilleri hakkında oluşan kötü düşünceleri ortadan kaldırmak, en kutsal haklardan olan savunma hakkını halka anlatmak.
 -Kanuni ve ahlaki yönden niteliksiz insanların mahkemelere kabullerine engel olmak ve bu konuda resmi makamları uyarmak.
 -Hukuk Mektebi mezunlarına basit bir sınav neticesi ruhsatname vermek.
-Dava Vekilleri ile ilgili bir levha düzenlemek şeklinde olmuştur.İstanbul Barosunun bu gün yürürlükte olan levhası 21 Agustos 1908'de alınan kararla hazırlanan levhanın devamıdır.Tüm bu süreçten sonra 1924 tarihli Muhamat Kanunu avukatlık mesleğini Türkiye'de düzenleyen ilk ciddi düzenlemedir.Bu yasanın önemi 'baro' ve 'avukat' kavramlarını ilk defa hukuk sistemimize sokmasından gelmektedir.İşte Avukatlık mesleği Türkiye tarihinde bu süreçten sonra modern anlamda vücut bulmuş ve günümüze gelmiştir.


                                                                                                        -Turgut ARCA-
                                                                                                HKU HUKUK FAKÜLTESİ

Avukatlık Mesleğine Dair

Hayata dair hedeflerini her zaman daha ileri boyutlara taşıyarak geliştiren, henüz 21 yaşında gençliğinin en deli dolu çağında hayatla tek derdi insanlık olan, hukuka dair ilkokul ikinci sınıfta başlayan isteği üzerine şuan Hukuk Fakültesi'nde öğrenimine devam eden, Avukatlık mesleğiyle kafayı bozmuş kendince mesleğin kurtarıcısı olacak kişi olan ütopik düşüncesiyle varlığına anlam katan, sevmeyi kutsal gören ve her daim gülümseyen , insanlara dair ayrımları reddeden, farklı bakış açılarından bakmayı seven ve makul farklı düşüncelerin uygun sınırlar dahilinde ifadesi için çabalayan bir insan.

Turgut ARCA Kimdir?